Felsefe profesörü Mark C. Taylor, dijital oyunlara karşı çıkanları matbaaya karşı olan yobazlara benzetiyor. Matbaa icat edilmeden önce sözlü kültür, yazılı kültüre baskındı. Matbaa sonrasında ise insanlar evlerine çekilip bireysellikleri ile kitaplar okuyup kendilerini geliştirdiler. Yani kitaplarla baş başa kaldılar. Okuyarak ahlaklarının bozulacağını düşünen ebeveynler ve ve din adamları vardı. Kutsal kitapların orijinal dilinde okunması gerektiğini ve din adamları dışındakilerin kutsal kitapları anlayamayacağı bu yüzden yarardan çok zarar getireceğine inanılıyordu.
Şimdi de oyunlar gençlerin kendi bireyselliklerine dönmelerini sağladı ama bizim tekno fobimiz nedeniyle (teknoloji korkumuz) zihnimiz buna hazır değil. Çocukların psikolojisini ve ahlakını kötü etkileyeceğine inanıyoruz.
İnsan demek hikaye demektir, iletişim demektir, anlatı demektir. İnsan hikaye anlatan bir hayvandır. (Jonathan Gotschall) Nesiller süren ya da ya sadece kendi aramızda birbirimize hikayeleri aktarırız. Hikayeleri aktarma yöntemi ise döneme göre değişir mesela ilk çağda duvara çizilen resimler hikâye anlatma yöntemiydi, sonra yazı geldi. Sokrates yazıya karşıydı. Yazılan şeylere soru sorma şansımız olmayacağı için cevap olamayacağını düşünüyordu. İşte bu yüzden Sokrates hiç yazmadı. Onun görüşlerini Plato yazdı. Yazıya karşı olmak da size garip gelmiş olabilir, hem de Sokrates gibi birinden değil mi?
Matbaa geldi ardından radyo ve sonra televizyon… Onu bilgisayar, telefon, dijital oyunlar takip etti. Ve bugünün hikâye anlatı ve iletişim yöntemi dijital teknolojiye dönüştü.
1980’lerde uzaktan televizyon izlememizi isteyen ya da atari oynamamıza yasak koyan ebeveynlerin kaygıları vardı.
Her bir teknoloji toplumun önde gelenleri tarafından soğuk karşılandı. Ya dijital oyunlara karşı çıkmak ile matbaaya karşı çıkmak aynı türde bir yobazlık ise… Eminim bunun böyle olmaması gerektiğine ilişkin kendinizi ikna edici birçok şey söyleyeceksiniz. Ama bir an durun ve düşünün… Her ikisi de tekno fobi yani teknoloji korkusu değil mi? Çocukların bilgisayar karşısında sosyalleşmediğini düşünürken, ya onlar 21 yüzyılın tek sosyalleşme yöntemi içerisinde yüzüyorlarsa…
Hiç kendinizi Gutenberg’e karşı çıkan insanlardan biri olarak görmemiştiniz değil mi?
Corona günlerinde neredeyse her şey için dijital ortamları kullanmaya başladık, bugüne kadar YÖK, dijital olarak alınan üniversite eğitimlerine denklik vermiyordu ama şimdi bunu birincil eğitim yöntemi olarak kabul ediyor.
Karşı çıkamayacağımız bir gelişim var. Yakın zamanda Fütüristler Derneği’nin yaptığı bir toplantıda Haliç Üniversitesi Rektörü Melih Bulu, yakında öğretmenliğin bugünkü gibi olmayacağını tüm eğitmenlerin koçluk yapması gerekeceğini iletti. Ben de böyle düşünüyorum bilgi vermekten çok koçluk metodolojisine geçmemiz gerekiyor. Sadece başkaları için değil kendimize de koçluk yapmamız gereken bir noktaya geldik.
Dijital teknoloji ve dünya karşısında esnemek ve kendimizi geliştirmek için daha fazla çalışmalıyız. Yazdığım “Dijital Zekâ” adlı kitapta dijital yetkinlikleri ve bunları nasıl geliştirebileceğinizi anlattım. Umuyorum öğretmenler ve ebeveynler bu gelişimi fark ederek hem kendilerinin hem de gençlerin önünü açabilirler. Mutlaka okuyun, hiç duymadığınız bazı yetkinlikleri fark edecek ve oyun bağımlılığının neden kaynaklandığını anlayacaksınız.
Dr. Jordan Saphiro’nun “Yeni Çocukluk” adlı eseri de öneri listemin başında yer alan diğer kitap. Dijital dünyada Başarılı Çocuklar Yetiştirmek konusunda harika bir eser.
Son olarak hem ebeveynlere hem de öğretmenlere koçluk eğitimi almalarını ve bu konuda kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Corona dönemini dijital ortamda yapılacak bir eğitimle geleceğe bir an önce adım atabilirsiniz.