Hepimizin ön yargıları var ve ön yargılarımız belli başlı durumlarda ortaya çıkıyor. Ön yargı, bir şey veya bir kişi hakkında sahip olduğumuz güçlü ve kendi kendimizi ikna etmiş olduğumuz bir düşüncedir. Bir ön yargı; bir fikir, ideoloji, davranış, kültür ve hatta kendimizle ilgili olabilir.
Beynimiz geliştikçe, hayatta kalmamıza yardımcı olacak teknikler tasarlıyor. Aslında, hayatta kalmak beynimizin temel işlevi. Maruz kaldığımız tüm dış etkenler ve edindiğimiz tüm bilgilerle hayatımızı yönetiyoruz. Bu süreçte beynimiz, tehlikeli olanı, güvenli olandan ayırmayı öğreniyor.
Beynimiz hayatımızda tehlikeli sonuçlara yol açabilecek değişiklikleri gözlemlemek için her daim tetiktedir. Aldığımız tüm harici bilgileri sıralar, genelleştirir, odaklar, hatta çarpıtır ve abartır. Bunu yapmaktaki amacı, dikkat edilmesi gereken faktörleri filtrelemektir.
Her zaman ön yargılar yaratırız. Bir ön yargı oluştuğunda; doğruyu yanlıştan, kötüyü iyiden ayırmaya başlar; neyin mümkün olup, neyin mümkün olmadığına karar vermeye başlarız. Bir ön yargıya sahip olduğumuzda, bizimle aynı fikirde olmayan biriyle karşılaşınca kendimizi tehdit altında hissedebiliriz.
Eylemlerdeki Önyargı
Ön yargılarımızın farkında olmamız şart. Çünkü ön yargılarımız bizi farkında olmadan koçluk görevimizden alıkoyabilir. Manipülasyon konusunda ön yargılı olduğumu düşünelim. Duygusal manipülasyondan yoğun bir şekilde hoşlanmıyorum. Dolayısıyla, danışanım benimle nasıl manipüle edildiğine dair bir durum paylaşırsa, ön yargım devreye girer. Ön yargımın farkında değilsem ve dikkat etmiyorsam, koçluk rolümden çıkabilir ve kendimi olayın ayrıntılarını eşelerken bulabilirim. Öncü sorular sormaya başlayabilir veya danışanımın manipülasyondan nasıl korunabileceğine dair “uzman tavsiyesi” vermeye başlayabilirim.
Bir danışanımız katılmadığımız bir fikir beyan ederse, bu kez koçluk rolümüzü farklı bir şekilde bırakabilir, onun “öğrenmesi gerekenler” hakkında bir günden oluşturabiliriz. Bu da bizi koçluk rolümüzden ayırır, çünkü artık tamamen bağımsız bir gözlemci olma özelliğimizi yitirmişizdir. Ön yargılarımız devreye girmiştir. Merakı bırakır; yargılamaya, yönetmeye ve “düzeltmeye” başlarız. Bu durum, güveni ve samimiyeti yok etme tehlikesini beraberinde getirir.
Gördüğüm en yaygın ön yargılardan biri, olumsuz benlik duygusudur. Geçenlerde bir kitap yazmak isteyen, ancak sürekli erteleme probleminden mustarip olan bir danışanımla görüştüm. Bana “Gerçekten korkuyorum” dedi, “Seni korkutan nedir?” diye sordum. “Ya herkes kitabımdan nefret ederse?” Şok olmuş görünüyordu, “Bu durum beni öldürür” dedi ve birden gülmeye başladık. Beyninin derinliklerinde, bu durumun onu öldürebileceğini düşünüyordu. Biraz daha derinlemesine düşündüğünde, bu şekilde ölmesinin mümkün olmadığını biliyordu, ancak yine de böyle hissediyordu. Bu, klasik bir “yeterince iyi olduğumu sanmıyorum” ön yargısıydı.
“Yeterince iyi olmamak” kendimize karşı bir ön yargıdır. Beynimiz bu ön yargıyı doğrulayan örnekleri arar. İnsanların yaptıklarımızı sevmemesi, ölüme eşittir. Bu düşünce, eylemde bulunmamızı engeller. Sürekli olarak ertelemek de buna bir örnektir. Bir koç olarak, danışanımızın ön yargılarını görmek, bizim için daha fazla merak etme sebebidir. Danışanımız beynindeki ön yargıları derinlemesine araştırmayı seçmezse, ne gibi riskler ortaya çıkabilir?
Kendi ön yargılarımızı ve müşterilerimizin ön yargılarını tanımak için ipuçları:
- Negatif tepkilere dikkat edin. Bunlar genellikle bir ön yargının tetiklendiğini gösterir.
- Yansız sorular sorun. Pozitif de, en az negatif kadar ön yargılı olabilir.
- Bedeninizdeki gerilimin farkında olun.
- “Herkes”, “her zaman”, “asla” gibi abartılı kelimelerin kullanımına dikkat edin.
- Gerçekçi olmayan beklentilere meydan okuyun. “Böyle olmalıydı, doğru olan şuydu” gibi cümleler kullanıyorsanız, konu hakkında ön yargılı olduğunuz anlamına gelir.
Ön yargılı olmak kötü değildir, bu sadece farkında olmamız gereken bir husustur. Ön yargılar dünyaya bakış açımızı çeşitlendirir ve koruyucu olandan problemli olanı ayırt etmemizi sağlar. Bunun için tek gereklilik, farkındalık sahibi olmaktır. Kendi ön yargılarınızın farkında olursanız, bir koç olarak kendinizi yönetmeye başlayabilirsiniz. Danışanlarınızı kurtarmak zorunda değilsiniz, çünkü onlar kendilerini kurtarabilirler. Merak etmek ve ön yargılarımızı fark etmek, onlarla yaşamanın püf noktasıdır.
Lyssa Danehy deHart, MSW, PCC