“Işığı verecek olan şey, yanmaya da dayanmalıdır.” – Victor Frankl
Dünyamız zorlu bir kriz dönemiyle karşı karşıya. Kapalı sınırlar ve seyahat yasakları, karantina, gıda arzı sıkıntısı, korkutucu haberler ve çok fazla kaygı. Bu virüs devlet görevlilerini de, ünlü oyuncuları da tehdit ediyor; paramızı veya şöhretimizi hiç umursamıyor.
Şu anda insan olmak kolay değil. Dualarımız, sevdiklerini kaybedenlerle birlikte. Bu tip dönemlerde zihinsel ya da duygusal hastalıklarla mücadele edenler de zorlu dönemler yaşıyor. Bazı kişiler yemek masasına ekmek getirmek için mücadele ediyor. Bazıları işini kaybetti. Bazıları ise yalnız ve korkuyor.
Çalkantılı dönemlerde endişeli, üzgün ve şaşkın hissediyoruz. Büyük bir çoğunluğumuz kendimize, sevdiklerimize ve toplumumuza yardım etmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Televizyon ve sosyal medya kanalları aracılığıyla bize ulaşan tüm olumsuz haberlerin karşısında dengeli ve sakin kalmak çok kolay değil. Kontrolümüzün ötesinde çok şey var ve bu salgın da onlardan biri.
Fakat kesinlikle kendi başımıza yönetebileceğimiz bir şey var. Bu bizim iç dünyamız: eylemlerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımız. İç dünyamızın dışında olanlara cevap verme şeklimiz tamamen bize kalmış.
Umut ve inançta çok fazla güç var. Olumlu bir zihniyet, serotonin salgılamamıza yardımcı olarak bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Bir diğer deyişle, iyi hissetmek bizi sağlıklı tutar.
Kendimize şu soruyu soruyoruz: Bundan neler öğrenmeliyiz?
İşte bu küresel krizden çıkarabileceğimiz beş olumlu ders:
1. Şükredebileceğimiz çok şey var.
Geçtiğimiz günlerde Facebook’ta bir ileti gördüm: “Atalarınız hayat kurtarmak için savaşa çağrıldı. Sizin sadece kanepenizde oturmanız gerekiyor. Bunu yapabilirsiniz”.
Bu mesaj olaylara farklı açıdan bakmam için bana gerçekten yardımcı oldu.
Dünyanın dört bir yanındaki sağlık personeline minnettarız. Çoğumuzun şu anda yaptığı tek şey evde kalmakken, onlar hayat kurtarıyor.
Çevrimiçi teslimat yapan tüm çalışanlar için minnettarız. Sayenizde evimizde kalabiliyoruz.
Alabildiğim birçok şey var: gıda, su, internet, kahve ve çok daha fazlası. Bütün bunlar için gerçekten minnettarım.
2. Teslim olduğumuzda her şey daha kolaydır.
Hayat her zaman planlandığı gibi gitmez, bazen çok tahmin edilemez olabilir. Çok fazla kafa karışıklığı ve belirsizlik olduğunda, ayaklarımızı yere sağlam basmamız çok zor olabilir. Özellikle kontrolcü kişiler için bu süreç daha zordur.
Panik, zihnin net bir şekilde düşünememesine yol açar ve korku artar. Dikkatli olarak zihnimizin şu an ne ile dolu olduğunu anlayabiliriz.
Bu pandemi başladığından beri pek çoğumuzun gelip giden ortak endişeleri şunlar oldu:
- Ya hiç yiyecek bulamazsak? Bebeğimi nasıl besleyeceğim?
- Ya hastanede çalışan annem, babam, kardeşim vb. hastalanırsa?
- Tüm birikimimi kaybedersem ne yaparım?
Bu tür endişeler insanidir. Ancak aklımızda ne tür düşüncelerin kalmasına izin vereceğimizi her zaman seçebiliriz.
Kendimize soralım: Bu düşünce bana şu anda yardımcı oluyor mu? Endişelendiklerim doğru mu? Bu düşünceden vazgeçersem hayatım nasıl olurdu?
Bu tür sorular, düşüncelerimizin bir olasılık olduğunu ve endişelerimizin gerçek olmadığını hatırlamamıza yardımcı olur. Korktuğumuz şey her ne olursa olsun, henüz orada değiliz.
Bu süreçte zihnimizi sakin tutabilmek için yaşam akışına güvenmemiz ve teslim olmayı öğrenmemiz gerekiyor.
3. Hayat, sadece yapmakla ilgili değildir; olmakla ilgilidir.
Bugünün modern toplumu çoğumuzu yapıcılara, sanatçılara ve başaranlara dönüştürdü. Küçük yaşlarımızdan beri, hayattaki işlerimizi ne kadar iyi yaptığımızla ilintili olarak kendimize değer vermeye şartlandık. Çoğumuz her zaman çalışmak, daima meşgul olmak için yetiştirildik.
Birçoğumuzun bir işe ihtiyacı var ve para hayatta kalmak için çok ihtiyaç duyulan bir araç. Fakat varlığımızın tamamen işlerimizle ilgili olması mı gerekiyor? Ya burada olmamızın nihai amacı sadece mutlu olmaksa?
Çoğumuz şu anda hiç sahip olmadığımız zamanı, evrenden hediye olarak alıyoruz. Zaman, hayat demek ve asla geri gelmeyecek kadar değerli bir varlık.
Bazı insanlar sevdikleriyle daha çok vakit geçiriyor. Eski arkadaşlar aranıyor. Uzun zamandır bekleme listesinde olan kitaplar okunuyor. Bebeklerle oynanıyor, çocuklarla sohbet ediliyor. Yemek pişiriliyor, birlikte yemek yeniyor. Oyun oynanıyor ve film izleniyor.
Bazıları yoga yapıyor, dans ediyor. Dışarıda vakit geçiriyor ve bahçesiyle uğraşıyor. Evcil hayvanlarıyla oynuyor. Yaratıcı oluyor, boyuyor, çiziyor, yazıyor.
Diğerleri yeni beceriler öğreniyor, çevrimiçi kurslara katılıyor. İlginç belgeseller izliyor. Evinde istemediği, ihtiyaç duymadığı eşyaları ayırıp, ihtiyaç sahiplerine iletiyor.
Dışarı çıkamıyoruz ama içimizi güçlendiriyoruz. Uyuyoruz, kendimizi şark ediyoruz, dua ediyoruz, meditasyon yapıyoruz, günlük tutuyoruz. Neyin önemli olduğunu ve bizi gerçekten mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünüyoruz.
Birçoğumuz için bu, hayatta kalmaktan yaşamaya bir geçiş. Gerçek insan doğamızla yeniden bağlantı kuruyoruz.
4. Hepimiz biriz.
Çok fazla kıtlığın, açlığın, yoksulluğun ve savaşın olduğu bu dünyada, sıkıntıların karşısında bir olduğumuzu hatırladık.
Fiziksel olarak kopuk olduğumuz zamanlarda duygusal olarak bağlı kalabilmemiz nimettir. Birlik, işbirliği, vermek, destek, topluluk, hizmet, merhamet, empati; bu değerler hiç bugünkü kadar önemli olmamıştı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, hiç bu kadar iyilik yapmamıştı.
Bazılarımız markete gitmeden önce komşumuza bir ihtiyacı olup olmadığını soruyoruz. Belki bugünden önce selamlaşmamıştık bile.
Yaşlı insanların evden çıkmaması için ihtiyaçlarını karşılamak, geliri olmayanlara destek olmak, sokak hayvanlarını beslemek, yerel marketlerden alışveriş yapmak bu dönemde yapabildiklerimizin ve yapacaklarımızın sadece bazıları.
5. Zorluklar daima büyümeye yol açar.
Gerçek, sürdürülebilir büyüme, her şeyin güzel ve kolay olduğu zamanlarda değil, bizi zorlayan zorlu zamanlarda gerçekleşir.
Evde derslerini yapan çocukların neler öğrendiklerini görerek okul sisteminin yeniden yapılandırılması için harekete geçebiliriz. Barlar ve restoranlar kapalıyken daha az harcamaya, daha çok yemek yapmaya alışıyoruz.
Kurumsal dünyadaki yöneticiler, gereksiz toplantılar ve seyahatler olmadan da işlerinin yürüyebileceğini gördüler.
Azalan trafik, daha az araba, daha az metro, daha az metro anlamına gelir. Sokaklarda daha az çöp var. Suyumuz ve havamız daha temiz. Yorgun gezegenimiz derin bir nefes alıyor.
Ellerimizi temiz tutmanın yanı sıra, bir zihin duşu alalım ve bunu sık sık yapalım. Şimdi yaratıcı olmanın ve bağlantı kurmanın zamanı.
Dünyada görmek istediğimiz ışık olalım ve korkudan sevgiye büyük bir adım atalım.
Sara Fabian
Çeviren: Pınar Göker