Umberto Eco’nun İzinde Koçluk Makalesi Yazmak

Koçlukta Sola Unitas ekolünü diğerlerinden ayıran bir dolu özellikten bir tanesi de ACTP sürecinden mezun olabilmek için koçlukla ilgili bir makale yazma şartı olması. Bir yanıyla zorlayıcı olan bu makale yazımındaki zorluk biraz koçluktaki zorluğa benzer. Danışanın arzu ettiği yönde ilerlemeyi sağlamak için pozitif bir zorlama ve hatta meydan okuma gibi de düşünebiliriz. Sola Unitas’ın koçluk sürecinin başındaki koçlara bir meydan okuması olarak da okuyabiliriz bunu 🙂

Koçluk makalesi, bence, koçu kendi ilgi alanları ile koçluğu birleştirmek, sunacağı koçluk hizmetlerinde derinleşeceği alanlardan birini tanımlamak ve diğer koçların da yararlanabileceği güzel bir metni yaratmak üzere teşvik ediyor. Evet bunlar benim yorumum ve kendini bunlara yakın hissedemediysen (ve hatta hissettiysen bile) sana şunu sormak isterim:

Koçlukla ilgili yazacağın makaleye dair, sen sana ait hangi pozitif yorumlara sahip olmak istersin?

(Lütfen hiç acele etme, devam etmeden önce bu soruya cevap vermek için kendine biraz zaman tanıyabilirsin.)

Ben yakın zaman önce “Birlikte Yaratmak ve Koçluk” başlığına sahip makalemi tamamladım. Kendi makalemdeki temel iddialarımdan en önemlisi hem birlikte yaratmanın hem de koçluğun, birbirini tamamlayan, birbirinden beslenen yetkinlikler olduğu ve her ikisinin de yakın gelecekte çok daha önemli hale geleceğiydi. Keyifle yazdığım makalemin yazım sürecinde, sanırım konunun da etkisiyle aklımdan bir dolu güzel şey geçirdim. Yazdığım bu makaleyi başka koçlarla ve arkadaşlarımla paylaşmak ve tartışmak bunlardan biriydi. Bir diğeri, Sola Unitas’ta yazılan bir dolu makaleyi aynı şekilde paylaşsak, etkin tartışsak, birlikte öğrensek ve ilerlesek ne kadar şahane olurdu diye düşünmekti. Yazılan makalelerin toplamda büyük bir “koçluğa dair birlikte yaratma” ve “koçlukta birlikte ilerleme” gibi alanlara ne kadar çok hizmet edebileceğini geçirdim aklımdan sürekli.

Bu yazıyı da bu hayalle ilgili bir adım olarak görüyorum. Makale yazımını benim kadar keyifli yorumlayamayanlara biraz heyecan bulaştırmak, sahiplenip sahiplenmemekte elbet özgür oldukları başka bir perspektif sunmak ve her durumda onlara kendi perspektiflerini yaratmaları için malzeme sunmak istedim. Bunun onlar kadar Sola Unitas’ın diğer öğrenci ve mezunlarına da hizmet edeceğine, şahane bir yaratıcılığı tetikleme potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum.

Böylesi bir adım seni heyecanlandırır mı? Makale yazımı ile ilgili seni heyecanlandıracak başka neler sayabilirsin?

Zamanlama açısından benim şöyle bir şansım oldu, makalemi yazdığım dönemin hemen öncesinde yüksek lisans tezimi yazmıştım ve bir anlamda bilimsel bir metin yazmak konusunda oldukça idmanlıydım. Tezimi yazmaya girişmeden az öncesinde okuduğum, Umberto Eco’nun “Tez Nasıl Yazılır?” isimli kitabı hem çok faydalı hem çok rahatlatıcı oldu benim için. Eco’nun teşvik eden dili, bilimsel metne dair yerleşik zorlayıcı ve kısıtlayıcı inançlar yerine özgürleştirici bir yaklaşım öneriyor. Hissettiğim ve bana şahane bir şekilde hizmet eden bu yaklaşımı notlaştırıp, Twitterda küçük bir seri olarak paylaşmıştım o zaman. Koçluk makalesi için kolları sıvadığımda da ilk başta dönüp o seriyi yeniden okudum. Bu yazının kalanında da bu özeti sizinle paylaşmak ve koçluk makalesi yazımı perspektifinden yeniden anlamlandırmak istiyorum. Her notta, seni de kendi yorumunu katmaya ve kendin için yeniden anlamlandırmaya davet etmek istiyorum. Hazır mısın?

Bilimsel mütevazılık ve bilimsel gurur güzel bir ikili. “Herkes bize bir şey öğretebilir”, bunu düşünerek açık olmalı, dinlemeli ve hiçbir kaynağı küçümsememeliyiz. Aradığımız anahtarı nerede bulacağımızı bilemeyiz.

Şimdi yeniden okuduğumda hem alıntının hem de benim yorumumun koçlukla ilgili ne kadar çok çağrışıma sahip olduğunu fark ediyorum. Açık ol, dinle ve küçümseme! Ne yararlanabileceğin hiçbir kaynağı ne de onların yaratıcılarını küçümse. Ama belki de en önemlisi kendi sahip olduğun kaynakları küçümsememek. Koçlukta sıkça duyduğumuz “peki bunu gerçekleştirmek için hangi kaynaklara sahipsin?” sorusu ile Eco’nun tavsiyesinin uyumu ne kadar heyecanlı. Koçlukla ilgili makale yazacak olmak aynı zamanda şimdiye kadar koçlukla ilgili pek çok şahane adım atmış olmak demek. O adımları kolaylaştıran, koça ait ve koçta hazır bulunan kaynaklar onları fark edip küçümsemeden sahiplenildiğinde belki de makale yazımı için aranan anahtar olarak koça hizmet edebilir. Tamam, kabul Eco’nun kaynaktan kastı biraz da başka yayınlar, kitaplar, makaleler gibi daha somut kaynaklar olabilir. Yine de yola çıkarken sahip olduğumuz ve karşılaşacağımız kaynaklara dair inançlarımızı gözden geçirip yeniden çerçevelemek şahane bir adım olacaktır. Hakkında makale yazacak konu bulmakta zorlanmanın da özellikle kendi kaynaklarını küçümsemek değilse bile en azından o kaynakları henüz görememekten kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyorum.

İyi güzel diyorsun da tam olarak nasıl olacak bu diye düşünüyor olabilirsiniz. Ben de tam olarak aynısını düşündüm ve sonra cevabı bulduğumda kendimle gerçekten çok eğlendim. Bu problemi neden kendi başıma çözmeye çalışıyordum ki? CE projesindeki koçum Simay’la konuşmak için bundan daha iyi bir konu olabilir miydi? Olamazmış gerçekten, bugün bile hemen her dakikasını hatırlıyorum o görüşmenin, bir tek saatlik görüşmede anahtarı bulmuştum. O görüşmeden sonra koçluk makale konumu onaya göndermek hemen hemen sadece kağıttaki notlarımı mailin içine aktarmaktan ibaretti. Kendimi neredeyse bütün makaleyi yazıp bitirmiş gibi hissediyordum. Bu paragrafı okurken senin aklından neler geçti? Bu noktada koçluk görüşmesine taşıyabileceğin ne gibi gündemler şekilleniyor aklında? Hemen şimdi okumaya ara verip koçluk randevunu oluşturmak ister misin?

Öte yandan bilimsel gurur yazma cesareti ile ilgilidir. İki de bir yetersizliğimizden dem vurup özür dilememeli, yazarken mızmızlanmamalıyız. Eco şöyle soruyor: “Ne diye o yeterlilikte olmayasınız ki? Seçtiğiniz konuya aylar belki de yıllar harcamadınız mı?”

Eco şahane sorular sormuş. Bir önceki adımdaki yeniden çerçeveleme ile kendinizle ilişkilendirdiğiniz, gelecekte de üzerinde çalışmak isteyeceğiniz bir konu seçtiyseniz, geriye cesaretle ilerlemek kalıyor. Yazmak, kendini tutmadan, kendi yeterliliğini sorgulamadan serbestçe ve akışkan bir şekilde yazmak. Sonra nasılsa okuyup düzeltme şansın olacak. Şimdilik tutma kendini. Birinci modülde kağıda çizdiğin canavarın bık bık bık konuşmasına izin verme. Yazarken ve hatta yazmayı düşünürken cesaretinin kırıldığını hissedersen belki şunu da sorabilirsin kendine: İçindeki mızmızcının konuşmaya başladığını hissettiğinde kendine neyi hatırlatmak istersin?

“… tezi daha sonraki yıllarda da sürdürülecek daha geniş bir araştırmanın başlangıcı olarak ele almak…” rahatlatıcı ve çerçeveyi doğru çizmek, alan daraltmak için önemli.

Eco’nun tavsiyesi Sola Unitas eğitmenlerinden sıkça duyduğumuz, mentor koçluk sürecinde de sık sık beraber tartıştığımız alan daraltma (ve dolayısıyla koçluk hizmetlerimizi pazarlama) konusu ile doğrudan ilişkili diye düşünüyorum. Eğitimlerde ve mentor koçlukta Umut Kısa’nın net bir şekilde ve sıkça sorduğu soruyu hatırlıyorum, hangi spesifik ihtiyaca cevap vermek istiyorsun? Pazarlama açısından kritik öneme sahip bu ihtiyaç sorusuna cevap verirken, sanırım kendimize, yapmak istediklerimize ve bunları koçlukla nasıl ilişkilendirdiğimize de bakmak gerekiyor. Bunlara bakarken, aklımıza gelen olasılıkları yazıp, her bir olasılık için şu soruyu sormak da fayda sağlayabilir:

Bu senin içini pırpır ettiriyor mu?

(Burada bir kez daha bunlara yalnız başına bakmak durumunda olmadığını, hatırlatmak istedim. Eminim sınıf arkadaşların bu konuda memnuniyetle koçluk yapmak, olasılıkları yaratmak konusunda sana eşlik etmek isteyeceklerdir, yanılıyor muyum?)

Alanı daraltmak şart; konu fark etmez “… yeter ki o noktada söz konusu o lanet [konu] hakkında aday söylenecek her şeyi tam olarak söylesin… Alanı ne kadar daraltırsanız o derece daha iyi çalışır ve daha emin adımlarla ilerlersiniz.” Tezimde her şeyi tam söylediğim ne var?!

Alan daraltmakla ilgili hala net olmayanlar için bir alan daraltma alıntısı daha. Makalende, seçtiğin dar alanla ilgili tam olarak söylemek istediğin, araştırdığın o büyük şey, o önemli soru ne?

Eco, tez yazmasaydım kitap yazamazdım diyor mealen. “… bir tez yazmak kendi düşüncelerinizi ve verileri düzene koymayı öğrenmek anlamına gelir: … başkalarına da yarayacak bir ‘nesne’ oluşturmak anlamına gelir. O halde tezin konusundan çok kazandırdığı deneyim önemlidir.”

Sola Unitas’taki ilk koçluk eğitimine giderken yanıma kaç zamandır kullanmaya kıyamadığım çok güzel bir defteri almıştım. ACTP sürecindeki tüm aşamalarda da aynı defteri kullandım. O defterin ilk sayfasında, olağan el yazım boyutundaki bir dolu not arasında kocaman bir “KOÇLUK ŞU ANDA VE BURADA YAPILIR” yazıyor. Şimdi bile okuduğumda içimdeki kendi sesim değilmiş de Ayça’nın sesiymiş, o söylüyormuş gibi oluyor:) Yazma deneyimini de biraz öyle görmek gerekiyor sanırım. Deneyime odaklanmak, geçmişteki “yetersizlik”lerle ya da gelecekteki kaygılarla (~5000 kelimelik makale nasıl bitecek? vb.) değil, şu anda yapabildiğine, yazabildiğine, okuyabildiğine ve not alabildiğine odaklanmak. Şu an spesifik olarak ne yapabilirim diye sormak ve onu yapmak. Sonra ne mi oluyor? Bir süre sonra, bir koçluk görüşmesindeki farkındalık anı gibi bir şey oluyor. Eğer koçun varlığı ve güven ilişkisi varsa, buna güçlü sorular ve direk iletişim eşlik ediyorsa ve en önemlisi sürece ve danışana güveniyorsak nasıl ki danışan bir noktada güçlü farkındalıkları yaratma şansına sahip oluyor, yazma konusunda da işte tam o duyguya benzer bir şey oluyor. O an yapılan spesifik şeyler birikiyor, birikiyor ve öyle bir an geliyor ki makalenin bitmiş hali neredeyse vücut bulmuş şekilde gözünüzün önünde canlanmaya başlıyor.

Koç olarak makalenin yaratım sürecinde var mısın? Sürece ve makaleyi yazan olarak kendine güveniyor musun? Şu anda makale yazmakla ilgili yapabileceğin ve yapmak isteyeceğin ilk ve en önemli şey nedir?

“Bir seferde tek bir şey yapabilen monokronik yani tek odaklı özneler olduğu gibi … çok şeyle uğraşan polikronik, çok odaklı kişiler de vardır.” Kendi eğilimimiz fark etmez; yazdıklarımız, okuduklarımız ve araştırdıklarımız arasında dans eder gibi ileri geri gidebilmeliyiz.

Konuyu ne kadar erken belirler, araştırmaya, okumaya, notlar almaya ve minik minik yazmaya ne kadar erken başlarsak o kadar çok dans etme şansı oluyor aslında. Yeni okunacaklar kadar, önceden okuduklarımız arasında ilgili olanları yeniden taramak ve notlar almak da çok değerli. Bu notları bir dosyada, kullanıp kullanmayacağınızı çok da dert etmeden, yazarak biriktirmek de bir yol olabilir. Biriktikçe ana konu etrafındaki temalar şekilleniyor, birikenler neredeyse kendiliğinden bu temalar etrafında küçük dans grupları oluşturuyor.

“Bir tez üzerine çalışırken yapılacak ilk şeylerden biri başlığı, “Giriş” bölümünü ve “İçindekiler”i yazmaktır – yani her yazarın işin sonunda yaptığı şeyin tam olarak aynısı.” Bu sonradan tekrar tekrar düzenlemeyeceğin anlamına gelmiyor. Hatırla, bu bir dans 🙂

Dansa başlamak için neye ihtiyacın var? 🙂

Yazma aşamasının iki önemli sorusu: Kimin için yazıyoruz? ve nasıl yazmalıyız? Sadece konuyla ilgili olanlar için yazmıyoruz. “Büyük bilim insanlarını okursanız,… daima çok net ve açık olduklarını ve ele aldıkları şeyleri iyice açıklamaktan utanmadıklarını görürsünüz.”

Bu tavsiye sanırım biraz yukarıda konuştuğumuz “küçümseme” meselesi ile biraz da “kendini yargılama” ile ilgili. Yazdıklarım yeterince iyi oldu mu? Çok mu basit yazdım? Okuyanlar benimle ilgili ne düşünecek? Bu sorular yazarken belki ister istemez akıldan geçiyor, bununla boğuşmak yerine belki de bu soruları soran yargılayıcı benlikle anlaşmaya varmak gerekiyor. Tamam sevgili yargılayıcı benliğim, bu sorularla ilgileneceğim ama birazdan, şimdi yazalım, sonra dönüp bu soruları sorabiliriz. Netlik ve açıklık ihtiyacı için de yine koçluk süreci içindeki net ve anlaşılır soru sorma pratiğinden faydalanıp ilham alınabilir diye düşünüyorum.

Nasıl?
Kısa cümle.
Sık sık yeni paragraf.
Aklına gelen her şeyi yaz, sonra atarsın.
Danışmanını deneme tahtası gibi kullan.
Üç nokta, ünlem kullanma.
Terimi ilk kullanımda açıkla.
İlk bölümü ilk yazmak zorunda değilsin.
Timbuktu nerede açıklamadan Roma nerede açıklama.

Tez danışmanımız yok belki ama dönem arkadaşlarımız var. Başka arkadaşlarımız var. Yazdıklarınızı, yazmayı düşündüklerinizi, aklınızdan geçenleri birilerine göstermek, geri bildirim almak, eğer isteyeceğiniz bir şeyse çok işe yarabilir.

Atıf, açımlama ve intihal. Açımlama, “yazarın düşüncesini kendi sözcüklerinizle tanımlama … orjinalden çok daha kısaysa kesinlikle intihal değildir.” Eco’nun syf 247-249 arası verdiği üçlü ‘açımlama – intihal – tırnak işareti kullanarak intihalin önüne geçme’ örnekleri çok iyi.

Atıf çok kafa karıştıran bir konu olabiliyor. Etik boyutu da kritik. Burada detaylandırmak için biraz uzun bir konu olmakla beraber teknik olarak çok büyütülecek bir yanı yok aslında. Eco’nun kitabındaki ilgili sayfalar küçük bir rehber niteliğinde. Daha önce kullanmamış olan için bir not, yazı programları içindeki referans ekleme menüsünü kullanmak teknik tarafta işi çok kolaylaştırıyor, kaynakça kendiliğinden oluşmuş oluyor.

“… bir tez yazmak eğlenmek demektir ve tez yazarken, iyi domuz her şeyi yer misali, hiçbir şey ziyan olmaz… mühim olan, … keyifle yapmaktır… oyun gibi…metnin peşine düşmek ava çıkmak gibi haz verir…tezi bir meydan okuma gibi yaşamalısınız…”

Bunu okurken aklıma (bu defa da Yeşim’in sesiyle) koçlukta hep birbirine eşlik etmesi gereken şu ikili soru geliyor. Bunu yapabilir misin? Peki yapmak istiyor musun? Belki istemeye istemeye de makaleyi yazıp bitirmek mümkündür.

Ama eğlenceli bir yolunu bulmak mümkünken neden kendimize eziyet etmek isteyelim?

“… çalışmanız iyi biçimde yapılırsa, tezden sonra önüne geçemediğiniz bir çalışma isteğinin ortaya çıkması normal bir fenomendir… başka kitaplar okumak, makaleler yazmak isteriz. İşte bu, tezin entelektüel metabolizmanızı harekete geçirdiğinin göstergesidir…”

Sanırım bu okuduğunuz yazı ile Eco’nun bu iddiası için ilave bir delil sunmuş oluyorum:) Benim gönlümden geçen, bireysel bir hareket ve isteğin yanı sıra Sola Unitas’ta mezuniyet için yazdığımız makalelerle daha büyük bir birlikte yaratma deneyimi yaratmak.

Kitabın atıf, bilgi ve okuma fişi, bibliyografya konularında başucunda durmasında fayda var. Son olarak, #DahaİyiAtölyeleri, Daha İyi Yazmanın Yolları atölyesinde bu kitaptan bahsedip okumak konusunda bizi heveslendiren Mehmet Ali Akyurt hocama teşekkür ederim:)

Orijinal paylaşımı makaslamak istemedim. Bu da bir nevi atıf diye düşünüyorum çünkü. Bahsi geçen atölyeler, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Araştırma Merkezi tarafından üniversite ve lise öğrencileri için düzenlenen bir atölye serisi. Atölye kolaylaştırıcılarından biri olmanın avantajı ile tüm atölyelere misafir olarak katılma şansım olmuştu.

Kendi koçluk yolculuğumun hayatıma getirdiği pek çok güzellikten bir tanesi de değerlerim konusunda (hala yolda olsam da) bana bir netlik kazandırması oldu. Özgürlük o değerler arasında belki de en öne çıkanı. Şimdi bu yazıyı yazarken fark ediyorum ki Eco’nun kitabını bu denli sahiplenmemin sebebi de farkına olmadan kurduğum bu ilişki. Tez, makale, ya da başka bir şey yazmak konusunda beni özgürleştirmiş. Önerdiğim şey, sizin de bu yazıyı, ya da Eco’nun kitabını sahiplenmeniz değil elbet. Haddim olmayarak önerebileceğim tek şey yazmak ve kendi değerleriniz arasındaki bağlantıları keşfetmeye çalışmanız olabilir. Bu keşif için ben koçluk almaktan daha iyi bir yol düşünemiyorum 🙂

Kim bilir, belki yeterince keşif biriktirebilirsek, Sola Unitas ekolünde zaten var olan birlikte yaratmak pratiğini büyütecek, hepimize hizmet edecek yeni yolları birlikte yeşertebiliriz.

Var mısın?

Ali Gülüm, Kasım 2020

22 Yorum

  1. Çok teşekkürler Sezen, ben de senin yorumunu iki kere okudum 🙂 çok mutlu oldum. Sevgiler 🙂

  2. Emegine saglik Ali,

    Tam da makale icin nasil konu belirlesem derken karsima cikan bu yazin cok faydali oldu.
    Diger yazilarini da merakla bekliyorum.

    Sirma Aydin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir